Osmanlı araştırmalarında Batı merkezli kaynaklar yerine yerel kaynaklar kullanılmalıdır.
İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. , Batı merkezli tarihçilikten ziyade içeriden bakmanın önemini vurguluyor.
Bostan, Dışişleri Bakanlığı işbirliğiyle 13-14 Nisan tarihlerinde İstanbul Üniversitesi’nde düzenlenen “Dışişleri Bakanlığı’nın Kuruluşu ve Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası” konulu sempozyum kapsamında Osmanlı, denizcilik ve diplomatik tarih konularında değerlendirmelerde bulundu. Dışişleri ve Türk Tarih Kurumu.
Denizcilik çalışmalarını sürdürürken Akdeniz’e ağırlık verdiğini belirten Bostan, “Akdeniz dünyası Osmanlı tarihinin çok önemli bir alanıdır. Akdeniz’in güneyi tamamen Osmanlı vilayetlerinden oluşur. Kuzeydeki devletlerin tamamı Avrupa’dır. İspanya dışında Osmanlı himayesinde veya desteğinde varlıklarını sürdüren devletler ve Akdeniz’de Türkiye’deki ticari imkanlarını devam ettirebilmektedir.Bunu görünce bu ilişkilerin Osmanlı, Dünya ve Avrupa tarihi için ne kadar önemli olduğunu gördüm. ” dedi.
Bostan, bu konuların çok fazla incelenmediğini belirterek, tarihin çoğunlukla Avrupa’da yazılması nedeniyle Osmanlı tarihinin hep bu merkezin dışında tutulmaya çalışıldığını söyledi.
Osmanlı tarihi araştırmalarının çoğunlukla zaaflarla dolu olduğunu ve gerçek anlamda yerini bulamadığını kaydeden Bostan, “Bunu daha çok Akdeniz dünyası çalışmaları çerçevesinde görerek Osmanlıların Akdeniz’e nasıl hükmettiğini, nasıl güçlü donanmalar gönderip göndermediklerini” aktardı. sadece fetihler yapmış, aynı zamanda denizlere uluslararası düzen getirmiş, hukuk sistemi ve ticari düzenlemelerle Akdeniz’de düzen ve ticaretin nasıl kurulacağını ortaya koymuştur.
Bostan, Osmanlı Devleti’nin Avrupa devletlerine, dostluğu ve himayeyi kabul etmeleri şartıyla, Akdeniz’de seyahat edebilmeleri için bazı ayrıcalıklar tanıdığını, Fransa, İngiltere ve Hollanda’nın bu devletlerden, özellikle Venedik’in yararlandığını anlattı. bugün İtalya olarak temsil edilmektedir.
Bütün bu devletlerin Osmanlı’nın izniyle Akdeniz’de kendi ticaret gemilerini gezebildiklerini, Osmanlı toprakları ve limanlarında ticaret yapabildiklerini vurgulayan Bostan, bunun kendileri için de büyük bir zenginlik olduğunu söyledi.
İngiltere’nin 16’ncı yüzyılda Levant Şirketi’ni kurmasının sebebinin Osmanlı’nın liman ve topraklarında ticaret yapabilmek olduğunu kaydeden Bostan, İngiltere’nin daha önce Fransa bayrağı altında ticaret yaptığını ve Osmanlı’nın imtiyazlar verdiğini hatırlattı. Fransızlara.
“Osmanlı İmparatorluğu’nun izni olmadan hiçbir Avrupa devleti Akdeniz’de ticaret yapamaz”
Osmanlı’dan denizlerde gezinme izni almayan hiçbir Avrupa devletinin ticaret yapamayacağına ve gemilerini güvenle gezemeyeceğine dikkat çeken Bostan, bunun yüzyıllarca sürdüğünü ve Osmanlı’nın tek rakibinin İspanya olduğunu söyledi.
İspanya ile Osmanlı’nın birbirine düşman olmasının sebebinin burada yaşayan Batılı ve Endülüs Müslümanları olduğunu anlatan Bostan, “15. yüzyılın sonunda İspanya, egemenlik olarak buradaki Endülüs varlığına son verdi. Osmanlılardan da yardım istediler. Bu süreçler 100-120 yıl sürmüştür.Osmanlı Devleti İspanya’ya karşı mücadelesini Kuzey Afrika, Cezayir, Tunus ve Kuzey Afrika’da kurduğu batı kalpak vilayetleri ile olabildiğince denizciler aracılığıyla kendi donanmasıyla sürdürmüştür. Trablusgarp, denizciler ve donanmalarla oraya yerleşerek oraya taşınmaya çalışıldı.
“Bazı Avrupa devletleri Osmanlı’dan yardım istedi”
İspanya’nın da bu dönemde komşusu Fransızlara saldırdığını ve bu nedenle Fransızların Osmanlı Padişahından yardım istediğini hatırlatan Bostan, İngiltere’nin de İspanya’ya karşı Osmanlılardan yardım istediğini söyledi.
1590’lı yıllarda İngiltere Kraliçesi’nin Osmanlı Padişahı’na gönderdiği mektupta Osmanlı niyetine ve inancına önem verdiğini belirten Bostan, İspanya’nın putperest olduğunu ve Protestanlar olarak Tevhid inancına daha yakın olduklarını ve istediklerini dile getirdi. Osmanlı’nın desteğini kazanmak için
1540’larda Kanuni Sultan Süleyman’ın Venedik Senatosu’na gönderdiği mektubun içeriğini yerine getirmek için Osmanlı elçileri önünde İncil üzerine yemin ettiklerini kaydeden Bostan, Osmanlı’ya karşı herhangi bir ittifaka girmeyeceklerini söyledi. Artık padişah ne derse onu yapacaklardı, o da Fransa’yı dost yapacaktı. Bileceklerine söz verdiklerini, elçi olarak gönderilen Yunus tercümanın gördüklerini Kanuni’ye anlatması sayesinde bunu öğrendiklerini söyledi.
“16. yüzyılda Osmanlı’nın kurduğu düzene uyulması gerekiyordu”
İlişkilerin 16’ncı yüzyılda bu düzeyde yaşandığını vurgulayan Bostan, “Diplomasi ve uluslararası ilişkiler incelenirken o dönemdeki gelişmeler dikkate alınmıyor. Belki de o dönemdeki ilişkiler bir başlangıç olarak görülmeli. Kurulan düzen” Aksi takdirde bu emre uymak zorunda olan Osmanlı Devleti ve Avrupa devletleri tarafından aksi takdirde denizlerde ve Osmanlı topraklarında ticaret yapma imkanı bulamayacaklardı.Osmanlı’nın dostluğuna ihtiyaçları vardı. istek ve taleplerini yerine getirmek.” şeklinde konuştu.
Bunları düzenleyen metinlere “ahitname” denildiğini belirten Bostan, bu belgelerin mutlaka dış ilişkiler, hukuk ve ticaret metinleri olarak incelenmesi gerektiğini, bunun tarih araştırmalarında kısmen yapılsa da çok eksik olduğunu söyledi.
Bostan, Fransız İmparatoru François’nın 1540’lı yıllarda Venedik elçisine söylediği çok değerli bir söze atıfta bulunarak, “Fransa Kralı, ‘İspanya Kralı bütün topraklarımızı ele geçirmeye kalktığı için, başka seçeneğimiz yok’ demişti. Osmanlı padişahından yardım istesek, kendi topraklarımızı başka türlü koruyamayız.’ “Orada (Akdeniz’de) Osmanlı’nın varlığını doğru anlamak lazım. Düzen koyan bir imparatorluk var ama tarih yazanlar bunlardan hiç söz etmiyor.” söz konusu.
“Osmanlı’ya elçiler düzenli olarak geliyordu”
Bostan, Osmanlıların aslında diplomasiye ihtiyaç duymadıklarını ancak Avrupa devletlerinin birbirleriyle olan ilişkilerinde ve Osmanlı Devleti ile ilişkilerini sürdürmelerinde diplomasiye ihtiyaç duyduklarını belirtmiştir.
Bu kadim yüzyıllarda Osmanlı’nın Avrupa ile geliştirdiği bağlantıların çok daha detaylı incelenmesi gerektiğini vurgulayan Bostan, ahitnâme metinleri aracılığıyla ne gibi kurallar getirildiğini, ne tür uygulamaların yapıldığını ve bunların hangi esaslara göre yapıldığını anlattı. ilkelerin esas alındığı incelenmelidir.
16. yüzyılda Avrupa devletlerinden İstanbul’a gelen elçilerin listesinin bulunmadığını, sadece Venedik ve Fransa’ya ait bir liste olduğunu belirten Bostan, fetihten önce Mısır, Fas, Tunus veya Hindistan hükümdarlarından, Orta Asya hanlıkları ve İran sürekli İstanbul’a gelirdi.
Bostan, gelen büyükelçilere nasıl davranıldığının diplomasinin temel meseleleri arasında yer aldığına ve bu konuda herhangi bir araştırma yapılmadığına dikkat çekti.
“İçeriden bakmayı öğrenmeliyiz, arşivimiz son derece zengin”
Bu konulara ilgi duyanların o döneme de bakması gerektiğini bu sempozyum vesilesiyle vurgulayan Bostan, şunları kaydetti:
“Daimi elçilikler 18. yüzyılda başladığı için o tarihler esas alınıyor. Ancak daha 300 yıl öncesi var. Bu devletlerle ilişkilerin kurulurken o süreçlerde yaşananlar en az sonrakiler kadar değerli çünkü. Birinde büyüyen, diğerinde gerileyen bir imparatorluk vardır.İşte bu yüzden “Sürekli konuşulurken geri çekilen ve kaybolan bir imparatorluğun hikayesi anlatılır, her şey ona göre yorumlanır. Doğal olarak Avrupalılardan öğreniyorsunuz çünkü onlar yazdı. Onlardan kurtulmanın zamanı geldi. İçeriden bakmayı öğrenmeliyiz, arşivlerimiz, belgelerimiz son derece güçlü.”
16. yüzyıl için yaptığı araştırmada Osmanlı’ya gelen elçilerin sicillerinden 250 sayfalık bir metin oluşturduğunu anlatan Bostan, bunu değerlendirerek büyük bir bilgi birikimine sahip olacağını söyledi.
Osmanlı’nın o yüzyıllardaki konumu ile Avrupa devletlerinin o dönemdeki durumunun doğru bir şekilde bilinmesi, karşılaştırılıp ona göre değerlendirilmesi ve ardından tüm yüzyıllar için değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Bostan, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bütün yollar yönlendirilmek içindir. Onlardan kurtulmak lazım. Şu anda Osmanlı tarihçiliğinin her alanında böyle bir zafiyet var. Olaylara kaynaktan bakmanın başarısını kimse tam olarak ortaya koyamaz. Osmanlı tarihi içerdendir.Genellikle hep karşı tarafın bakış açısıdır.Olaylara hangi zihniyetle baktığınız çok değerlidir.Bu zamana kadar olaylara ve alaka düzeyine hep Batı merkezli bir tarihyazımının gözüyle baktık, bu da bizi sağlıklı bir sonuca götürmez.”